Günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz oksidatif stresin ne olduğunu biliyor muyuz? Özellikle son on yıldır hakkında pek çok makale yazılmış ve araştırmalar yapılmış bu terim hakkında bilgilerimizi tazeleyelim.
Oksidatif stres, serbest radikallerin üretimiyle bedenimizdeki zararlı etkilerini antioksidanlar vasıtasıyla nötralize ederek karşı koyma veya arındırma yeteneği arasındaki ilişki anlamına gelir. Daha basit bir şekilde ise vücudumuza almış olduğumuz oksijenin vücudumuz tarafından yeterli miktarda yakıta dönüştürülmemesi sonucunda ortaya çıkan strestir. Peki bahsettiğimiz bu serbest radikaller nedir? Serbest radikaller ise bir ya da çok sayıda çiftlenmemiş elektronu olan ve başka moleküllerle büyük ölçüde tepkimeye giren oksijen ihtiva eden bir moleküldür. Enerji seviyesi yüksek olan kararsız moleküllerdir ve bu sebeple sağlıklı hücrelerdeki atomları çalmaya çalışırlar. Bu moleküller hücre dokusunu parçalayabilir ve DNA hasarlarına sebep olabilir.
Yanlış beslenme, uykusuzluk, sigara dumanı, alkol kullanımı, uzun süreli radyasyona maruziyet, pestisitler ve çevre kirliliği gibi nedenler vücudumuzdaki serbest radikal oluşumunu pozitif yönden etkiler.
Oksidatif stres sonucu ortaya çıkan bazı hastalıklar: kanser, diyabet, yüksek tansiyon, astım, devamlı halsizlik ve yorgunluk, erkek bireylerde kısırlık…
Fazlaca biriken oksidatif stres ile en iyi mücadele yöntemi antioksidanlardır. Bir nevi savunma silahı görevi gören antioksidanlar, elektron alma eğilimde olan serbest radikallere elektron vererek sağlıklı hücrelere müdahalede bulunmalarını önler.
Bazı sık rastlanan antioksidanlar olarak A, C ve E vitaminleri, koenzim Q10, çeşitli kofaktörler, çeşitli biyoflavonoidler, katalaz, glutatyon peroksidaz ve glutatyon redüktaz enzimleri örnek olarak gösterilebilmektedir.
Ayrıca yapılan araştırmalar sonucunda şu veriyi elde etmiş bulunmaktayız: iyi bir diyet uygulayan toplumlarda (özellikle sebze ve meyve tüketiminin dengeli olduğu diyetler) antioksidan seviyesi hatrı sayılır derecede yüksektir.