Ağrı: Vücudumuzun Uyarı Sistemi

İçerik Yazarı: İrem Sümeyye Bekman

Editör: Azize Eda Taşkın

Tasarım: Ezgi Aslan

Ağrı, farklı şekillerde ifade edilmekle birlikte; Uluslararası Ağrı Araştırmaları Birliği (IASP) tarafından “Mevcut veya potansiyel doku hasarı ile ilişkili hoş olmayan duygusal ve emosyonel deneyim” olarak tanımlanmaktadır.

Ağrı temel olarak fiziksel doku hasarı sonucu oluşan bir durumdur. Ancak, fiziksel özelliklere ek olarak emosyonel özellikler yani kişinin duygu durumları ve ağrının algılanmasına ait geçmiş deneyimler de önemlidir yani bireysel ve çevreden kaynaklanan birçok faktörden (yaş, cinsiyet, özürlülük, sosyokültürel düzey vb.) etkilenir. 

Farklı bir tanımlama ile ağrı; bireyin yaşamı boyunca belli zamanlarda deneyimlediği, günlük yaşam aktivitelerini engelleyen ve yaşam kalitesini düşüren soyut bir kavram olarak da tanımlanabilir.

Ağrı algısı, vücutta zarar gören bir bölgeden beyne iletilen sinyallerle hissedilir. Bu süreç, sinir uçları tarafından algılanan fiziksel veya kimyasal uyarıcıların elektriksel sinyallere dönüştürülmesiyle başlar. 

Sinyaller önce omuriliğe, ardından da beyne iletilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak ağrı hissini oluşturur. Nörotransmiterler (nöronlar arasında veya bir nöron ile başka tür bir hücre arasında iletişimi sağlayan kimyasallar) ve sinir hücreleri, ağrı algısında önemli rol oynar. Özellikle, nöropatik ağrı (sinir hasarına bağlı ağrı) gibi kronik ağrı tiplerinde, bu sinir ağları karmaşık bir şekilde etkilenebilir.

Normal koşullarda ağrı ve ağrının hissiyatı, hoş olmayan bir algılama olarak görülse de amacı organizmayı zararlı bir saldırıdan korumak ve ilgili savunma mekanizmalarını ortaya çıkarmaktır.