Merhaba, değerli Bilim Sözlüğü okuyucuları! Bu ayki yazımızda sizleri, dünyadan milyonlarca kilometre uzakta, sonsuz boşlukta bir gezintiye çıkarmak istiyoruz. Gözlerinizi yıldızlara çevirip, bir astronotun gözünden uzayın derinliklerinde kaybolmaya hazır mısınız? Cevabınız evetse başlayalım!
Sabah erken saatlerde, Uluslararası Uzay İstasyonu'nda gözlerimizi açıyoruz. Uzay İstasyonu 28 bin km hızda her 90 dakikada bir Dünya'nın etrafında 1 tam turunu tamamlar. Bu yüzden şimdi görmekle beraber gün içinde toplamda 15 kez Güneş'in doğuşuna tanıklık edebileceğiz.
İstasyon ihtiyacı olan enerjiyi yüzeyde bulunan güneş panellerinden sağlıyor. Bir su tesisatımızın olmaması ise oldukça büyük bir problem. Küçük serum şişelerinde sakladığımız suların cihazlara kaçmaması ve onların bozulmaması için havlularda kalan, içilen ve idrar yoluyla atılan tüm suların tekrardan nem toplayıcı cihazlardan geçirilerek geri dönüşümü sağlanmaktadır.
Uyku rutinimiz ise Dünya'dakinden biraz farklı. Yerçekimsiz ortamda olmamızdan kaynaklı olarak bir yorganın yumuşaklığını üzerimizde hissedemiyoruz ne yazık ki. Ayrıca gece uyumak için duvara sabitlenmiş uyku tulumlarının içine girmemiz ve kendimizi sabitlememiz gerekiyor.
Yereçekimsiz ortamda bulunmamızın bir diğer kötü tarafı ise sağlığımızı olumsuz yönde etkilemesidir. Dünya'da yerçekiminden kaynaklı olarak kas ve kemiklerimiz sürekli bir direnç göstermek ve böylece de aktiflik ve dayanıklılıklarını korumak zorundadırlar. Ancak yerçekimsiz ortamda bu mümkün olmadığı için bu durum uzun vadede astronotlarda kas erimesi ve kas kaybına yol açabilir. Bu yüzden düzenli olarak egzersiz yapmamız gerekmektedir.
Astronotlar olarak yaşadığımız en zorlu süreçlerden biri ise Dünya'ya dönmemizle başlamaktadır. Tekrardan yerçekimi ile karşılaşmamızın ardından baş ağrısı, mide bulantısı ve kas ağrısı gibi problemlerle karşılaşabilmekteyiz.
Beslenme rutinimize gelecek olursak ise bizi burada vakumlanmış, susuz ve tatlarının çok da leziz olduğunu söyleyemeyeceğim yiyecekler karşılıyor. Ancak bu özel olarak hazırlanmış besinler doyuruculuk ve besleyicilik açısından oldukça yüksek. Belki de bu sebeple tat konusundaki eksikliğini kapattığını söyleyebiliriz. Ayrıca pek çok çeşitli yiyecekler de uzayda tercih edilmemektedir. Kraker ve ekmek gibi kırıntısı olan yiyecekler tercih edilmiyor çünkü kırıntıların istasyondaki cihazlara kaçıp onları bozması istenmiyor. Uzaya sadece 1.5 kg yiyecek çıkarabilmenin maliyetinin 10 bin dolar olduğu düşünülürse bu konudaki hassasiyeti anlayabiliyoruz.
Günlük görevlerimizi tamamlamamızın ardından ise bizi kayıt aşaması bekliyor. Gün içinde kaç kalori aldık, kaç kere tuvalete gittik ve ne kadar egzersiz yaptık gibi bilgileri kaydetmemiz gerekiyor. Hoş kaydetmeyi unutsanız bile her yerde bulunan kameralar ile sürekli olarak kayıt altında bulunuyorsunuz zaten.
Dış parçalardan herhangi bir makinenin bozulması durumunda tamirat için belli astronotlar görevlendiriliyor. Ancak bazen bu görevi uzay boşluğunda gezen uzay çöplerinden dolayı sanıldığından daha tehlikeli olabiliyor. Kimisi bir çivi kimisi bir futbol topu boyutunda olan bu çöpler bir merminin 20 katı kadar hızla hareket etmekte ve saplanması durumunda astronotun ölümüne yol açabilmektedir.
Bu yüzden istasyon dışına çıkacağımız zaman giydiğimiz, 13 katmandan ve 127 kg'dan oluşan, giymesi ise yaklaşık 45 dk süren özel bir kıyafet takımımız bulunmaktadır. Değeri ise 12 milyon dolar. Belki de gardırobumda bu kadar pahalı bir kıyafetim olduğu için kendimi şanslı hissetmeliyim.
Sizinle birkaç dakikalığına da olsa güzel bir uzay yolculuğuna çıktık. Bana kalsaydı size daha anlatacak çok şeyim vardı ancak buraya kadar okuduğunuz için bile hepinize çok teşekkür ediyorum ve bir başka uzay macerasına kadar hepinize hoşçakalın diyorum!