İnsanlar doğası gereği sosyal varlıklardır. Yapılan araştırmalara göre beraber etkileşimde bulunduğunuz kişiler bağırsak mikroorganizmalarınızın yapısını değiştirebilir. Geçtiğimiz günlerde Nature’da yayımlanan çalışma, bir kişinin mikrobiyomunun yalnızca sosyal bağlantıları tarafından değil aynı zamanda sosyal bağlantılarının bağlantıları tarafından da şekillendirildiğini ortaya koymuştur. Etkileşimde bulunduğunuz kişilerle ne kadar benzer bağırsak mikroorganizmalarına sahip olduğunuz, geçirdiğiniz vakitle de doğru orantılıdır.
Çalışmanın kökeni neredeyse 20 yıl önce yayımlanan ve obezitenin sosyal ağlarda nasıl yayıldığını inceleyen araştırmaya dayanmaktadır. O zamandan bu yana, sosyal etkileşimlerin bağırsak mikrobiyomunu şekillendirdiğini öne süren çeşitli araştırmalar yapıldı. Bağırsak mikrobiyomunda bulunan bazı virüs ve bakterilerin kişinin obezite riskini değiştirebilmesinden yola çıkan sosyal bilimci Nicholas Christakis, arkadaşların birbirlerinin yeme alışkanlıklarını etkilemenin yanı sıra mikroorganizmaları birbirlerine geçirip geçirmediğini araştırmaya başladı.
Christakis ve meslektaşları, literatüre katkıda bulunmak ve veri toplamak için Honduras ormanlarına gittiler. Ekileşimlerin çoğunlukla yüz yüze olduğu, insanların mikrobiyomun bileşimini değiştirebilecek işlenmiş gıdalara ve antibiyotiklere minimum düzeyde maruz kaldığı izole 18 köyde yaşayan insanları araştırmaya başladılar. Yaklaşık 2000 kişinin sosyal ilişkilerinin haritasını çıkardılar ve mikrobiyomlarını analiz ettiler.
Araştırmacılar, aynı evde yaşayan kişilerin bağırsaklarındaki alt mikrobiyal türlerin %13,9'unu paylaştığını ve birlikte yaşamayan ancak birlikte zaman geçirme alışkanlığı olan kişilerin de %10'unu paylaştığını tespit etti. Buna karşılık, aynı köyde yaşayan ancak birlikte vakit geçirme eğiliminde olmayan insanların sadece %4 oranında ortak mikroorganizma taşıdığı görüldü.
Trento Üniversitesinden araştırmaya dahil olmayan biyolog Nicola Segata, bunun gibi araştırmaların düşünme şeklimizi tamamen değiştirdiğini çünkü hipertansiyon ve depresyon gibi mikrobiyomla bağlantılı durumlarda risk faktörlerinin mikrobiyomlar aracılığıyla kişiden kişiye yayılma ihtimalinin olabileceğini dile getirdi.
Mikrobiyolog Valles-Colomer, tedavisi zor olabilen depresyon durumunda mevcut tedavilerin mikrobiyom hedefli tedavilerle birleştirilmesinin tedavinin seyrini olumlu etkileyebileceğini söylüyor. Yapılan araştırmalar neticesinde insanların başkalarının mikrobiyomlarını kapma korkusuyla hareket etmemelerini, sosyal etkileşimlerde bulunmanın sağlıklı mikrobiyom paylaşımını ve daha birçok faydayı sağlayabileceğini de ekliyor.